Kurtdereli - Gulam Rüstem Karşı Karşıya

Gulam Rüstem dünyada ki tüm güreşçilere meydan okuyor ve kendisini yenene 15.000 frank vaadediyordu. Fakat kimse bu devin karşısına çıkmaya cesaret edemiyordu...

Takriben 1900 senesinde Hindistan'da büyük bir kabile reisiyken aralarında Gulam'ın kardeşi Kulo'nun da bulunduğu 6 kişilik bir güreşçi kafilesiyle evvela İngiltere'yi ziyaret eden Gulam, orada rekabete çıkan pehlivanları önce kendi güreşçileriyle karşılaştırıp imtihan ediyor, pek nadir başarılı olanları daha sonra kardeşi Kulo ile güreştiriyor, Kulo karşısında da başarı gösterenleri kuvvet ve maharet itibarı ile seçerek kendine rakip belliyordu. Ancak bu pehlivanlar Gulam'ın karşısında çok kısa zamanda mağlup olarak hayal kırıklığına uğruyordu. Böylece İngiltere'de kendisini zorlayacak rakipler bulamayınca Amerika'ya gitmeye karar verdi ve ertesi sabah Amerika'ya doğru yol aldı. Amerika'da bir müddet rakipsiz kalan Gulam, kuvvetli güreşçilerin heveslerini arttırmak için kendisini mağlup edene 1000 Dolar ödül vereceğini ilan ediyor fakat bu ilandan da bir netice alamayınca ödülü 3000 Dolara çıkartıyor, sonra 5000 Dolar ve nihayet 10000 Dolara kadar ödülü çıkartıyor. Fakat karşısına çıkacak bir tek kişi bulamıyordu. Bu vaziyetten canı sıkılan Gulam Amerika'dan Fransa'ya giderek reklam ve ilanlarına burada da devam etti...

O tarihlerde Fransa Güreş meraklısı ile dolu olduğundan, dünyanın en meşhur ve en iyi güreşçileri muhakkak Paris'e gelir, orada maharetlerini gösterip başarılı olanlar servet sayılabilecek ödülleri kazanır ya da boyunun ölçüsünü alır sessizce giderlerdi. Fakat Fransa'da da Gulem'in karşısına bir tek babayiğit çıkmadı... Gulem'le güreşmek isteyenler onun güreşçileri önünde eriyor, küçük kardeşi Kulo ile güreşebilecek kadar başarılı olanlar hakkında Fransız gazeteleri methiyeler yazıyordu... Gulam Fransa'nın trajı yüksek bir gazete olan Velo Gazetesi İdaresi' ne 15000 Frank para yatırarak şu ilanı neşrettiriyordu;

Ben aşağıda imza koyan Gulem Rüstem. Bütün cihan pehlivanlarına serbest güreş üzerinde meydan okuyorum. Bu güreş için bahis akçesi olarak 15000 Frank Velo Gazetesi idarehanesine yatırılmıştır. Meydan okuyuşun müddeti 24 Temmuz'dan 10 Ağustos'a kadardır.

Gulem Rustem

Cevap gecikmedi ve Markus dö la presse Müdürü Vikont Dö Sanbor, 15000 Frank bahisle Gulam'a karşı bir başka Fransız aracılığıyla Kurtdereli'yi Paris'e getirtti. Gulam'a kendisi ile görüşmek üzere bir Türk pehlivanının mahsusen Paris'e geldiği söylendiği zaman hemen güreşmek, bu Türk pehlivanı yakından tanımak arzusunu gösterdi ve Kurtdereli ile Gülam görüştürüldüler.

Gulam 140 kilo ağırlığında, 55cm ense kalınlığı, göğüs ve beli 1.45 cm. genişliğinde, pazuları 50 cm. baldırları 47 cm. dev cüssesi ile Kurtdereli'yi görünce hafif bir heyecanla ayağa kalktı, Kurtdereli'nin sırtında ki cepkeni ve sarığı göstererek tercümanına bazı şeyler sordu. Tercüman Kurtdereli'ye müslüman olup olmadığını sorduktan sonra aldığı cevabı Gulam'a bildirdi fakat bu cevap karşısında yetinmeyen Gulam, elini Kurtdereli'nin omzuna koyarak bizzat sordu;
- Gulam '' Muhammedi ?
- Kurtdereli başını öne sallayarak, evet!..
- Gulam: Lailahe İllallah...

Bu garip muhabbete müteakiben Gulam tercümanına dönüp bu adamla müsabaka için 15000 Frank bahis koymayacağını bu bahsin sadece Frenkler için geçerli olduğunu ve bunun daha fazla bir kardeş karşılaşması olduğunu söyledi.

İki tarafın menajerleri reklam ve idman için 1 ay müddet üzerinde anlaşma sağladıktan sonra organizatörler reklama pehlivanlarda idmana başladılar...

Güreş günü yaklaşıyordu. Gulam her sabah yataktan kalkar kalkmaz kendisi için hafif, başkaları için öldürücü sayılacak kadar ağır bir takım idmanlar yapardı. Bu idmanlara müteakip Gulam'ın diğer dört güreşçisi birden üzerine hücum eder, dev gulam bunlardan eline ilk geçeni hemen altına alır, diğerleri gulamın kollarını, bacaklarını çekmek, üzerine çullanmak suretiyle arkadaşlarını kurtarmaya çalışırlardı. Pek uzun süren bu mücaadele gulamı yormaya yine yetmezdi. Bu sefer güreşçiler Gulamı yumruklamaya başlarlardı. Bu yumruklar da gulamın kollarına, omuzlarına, beline ve vücudunun her yerine gelirdi ancak bu Gulam için masaj niteliğindeydi.

Gulam bu hafif idman sonrası banyo yapar ardından hafif bir kahvaltıya geçerdi. Bu hafif kahvaltı da büyük bir kase çorba, yaklaşık bir buçuk litre süt bol miktarda ekmek ve 8-10 adet yumurtadan ibaretti. Gulam iyi bir Müslüman olduğu için Paris'te ki Hıristiyan kasapların kestiği koyun ve sığırları yemez, daima tavşan ve hindi etini tercih ederdi. her yemekten önce ve sonra bol meyve Gulam'ın olmazsa olmazlarındandı...

Kurtdereli'ye gelince, Gulam'ın bu faal çalışma programına mukabil Kurtdereli muntazam bir idman yapamazdı. İştahlı bir pehlivan olmasının yanı sıra Gulam kadar cüssesi de yoktu. Hem onun kadar iyide beslenememekteydi. Bununla birlikte Kurtdereli'nin dünyada hemen hiçbir insana nasip olmayan emsalsiz inkişaf (bkz:sözlük-29) ve beden kabiliyetini ancak Ahmet Fetgeri Bey'in verdiği iki gülleden ibaretti.

İki güreşçide Bulvar Hipodromu'nda karşı karşıya gelecekti. Güreş için yüksek bahisler tutulmuş, gazetelerin neşriyatı ve bu güreşin etrafa uyandırdığı ilgi hipodroma binlerce seyircinin akınını sağladı. Gulam Kurtdereli'yi 7 dakika içinde yeneceğini ilan etti. O gün Paris'te müsabakanın yapılacağı Hipodrom'da fevkalade bir gün yaşanıyor tribünler dolup taşıyordu. Artık yer kalmayınca içeri zorla girmeye çalışanları polis güçlükle kontrol edebiliyordu. Merak, heyecan tek kelimeyle harikaydı. İki rakibin birbirine leh ve aleyhinde iddialar ve tahminler yürütülüyordu...

Nihayet müsabaka saati geldiğinde iki rakip minderin üzerinde göründükleri zaman geniş hipodromun duvarlarını sarsan bir alkış tufanı koptu. Bu alkış büyük güreşin başlamak üzere olduğunu ilan ediyordu. Caddelere taşan kalabalık tekrar içeri girmek için hücum etti ancak gittikçe güçlenen polis kordonu buna imkan vermiyordu. Zaten verse de içerde iğne ucu kadar yer yoktu. Güreş heyecanlı bakışların arasında başladı. Bu güreşi olayın kahramanı Kurtdereli'nin ağzından dinleyelim.

- Biz Alaturka, yani yağlı güreş yapmayı kararlaştırmış ve bu suretle mukavele yapmıştık. İşin tesadüfe bakılmaması için de galibin muhakkak suretle iki defa kazanmasını şart koşmuştuk. Yani ilk güreşi ben kazanırsam galip sayılmak için ertesi gün yapılacak ikinci güreşi de kazanmak zaruriyetindeydim. Eğer ikinci güreşi Gulem kazanırsa üçüncü kez karşılaşacak ve müsabakamızın galibini tayin edecektik.

Güreşe çıktığımız zaman müthiş bir alkış koptu. Bazıları benim ismimi, bazıları Gulam'ın ismini tekrar ediyor, koca bina bir uğultu içinde sarsılıyordu. Güreş başlamadan önce Gulam, tercüman vasıtasıyla halka şunu ilan etti;

- Ben bu adamı yedi dakikada yeneceğim!

Güreş başladı. Uzaktan manda gibi gözüken Gulam'ın eti cımbızla tutulmayacak kadar sertti. Ben ciddi bir hamle yapmadan ilan edilen yedi dakikanın geçmesini bekliyordum. Yedi dakika boyunca birbirimizi ringin bir tarafından öteki tarafına gitmek suretiyle boğuştuk. Bu arada yedi dakika geçtiği halde Gulam'in henüz bir netice elde edememiş olması Hipodromu dolduran Fransızların asabiyetini tahrik etti ve hakaret makamında ıslık çalmaya başladılar. Güreş mahalline yakın olanların ''Hani yedi dakika oldu, yenemedin!'' dediklerini işitiliyordum. Güreşin bu itişme arasında neticesiz devam edeceğini kestirdiğim için tercüman vasıtasıyla Gulam'a dedim ki; Biz ağır adamlarız. Birbirimizi, bilhassa alaturka güreşte ayakta yenemeyiz. Birimiz yere yatsın, öteki ona oyun yapsın! Gulam bu akıllıca teklifi kabul etti. Ben ayakta bir netice almanın kabil olamayacağını kestirdiğim için alta yattım. Bu vaziyetimle Gulam'ın sarmasını oyun yapmasını bekliyordum. Fakat beklemem beyhude oldu ve Gulem bir pusuya düşmemek için bu tip oyunlara hiç yanaşmayarak kaçak güreşiyordu. Hep uzaktan etrafımda dolaşıyor, ya fırsat kolluyor ya da öyle görünerek vakit geçiriyordu. Bu vaziyet oldukça uzun bir müddet devam etti. Halkın bu şekil güreşten bir zevk almadığı muhakkaktı. Gulam nihayet bana işaretle ayağa kalkmamı teklif etti. Bende ayakta güreşmenin hiçbir netice vermeyeceğine inandığım için reddettim ve kendisinin alta yatmasını benim oyun tatbik etmemi teklif ettim, ancak kabul etmedi.

Biraz sonra yine bir şey çıkmayacağını anlayınca yine ayağa kalktım. Bir müddet daha ayakta güreştik ve bununla da hiçbir netice alınamayacağına büsbütün kanaat ettikten sonra, yine alta yattım. Ben türlü oyunlar denemek için çırpınıyor, Gulam ise soğuk güreşiyordu. Bu durum halkı sabırsızlaştırıyor ve asabileştiriyordu.

Güreşin aleyhimde cereyan almasına sebepte Gulam'ın yalnız ince bir mayo ile yağlanmış bulunması ve buna mukabil benim kıspet giymiş olmamdı. Alaturka güreş kuralları kispet kullanılmasını zaruri kılar. Fakat Gulam bu kurala riayet etmemiş, ben de minder üzerinde beyhude itirazlarla manasız bir münakaşa kapısını açmak istememiştim. Hatta bir ara mayosunun paçası yırtıldığı için vaziyet aleyhime oluyordu. Çünkü büsbütün yırtılırda elalem içinde ayıp olur diye mayodan tutmaktan çekiniyordum. Dolayısıyla vücudunda mayo bulunan kısımları tutamıyordum. O ise benim kıspetimin paçasından ve kasnağından tutabiliyordu. Güreş her ikimizin mutlak bir netice almak arzusu karşısında seri, sert ve amansız bir şekilde cereyan ediyordu. Her ikimizde yorucu, ezici ve öldürücü hareketler altında takatimizin son haddine geliyor, hatta iktidarımızın feykine çıkıyorduk. Bütün muhakememi güreşe ve rakibimin harekatına hasretmiş olmama rağmen halkın yüksek heyecanını bizzat kendi kalbimdeymiş gibi duyuyor ve anlıyordum. Hipodrom'u dolduran binlerce insan iyice görmek için, göz kırpmadan ve nefes almadan bizi izliyordu. Etrafa müthiş bir sessizlik hakimdi. Yalnız bizim mücadelemizin keskin şakırtıları ve boğuk nefesleri duyuluyordu.

Güreş, bu amansız mücadele şeklinde ne kadar daha devam etti, bilmiyorum. Birbirimizin zayıf noktasını kollarken Gulam'ın kolu elime geçti. Bu saatlerden beri beklediğim bir fırsattı. Bütün kuvvetimle bu kolu yakaladım, kolla beraber Gulam'ın ağır vücudu ve omuzları arzuma boyun eğercesine eğiliyor, artık mağlubiyet sezen ve demir gibi ellerimden kurtulamayan Gulam bir hırıltıya benzeyen nefesleri arasında mindere doğru yaklaşıyordu. Sırtı yere gelmeyen Hint pehlivanının omuzları mindere ilk temasını yapmasına az kalmıştı. Ben silindir tazyiki gibi ezmeye devam ediyordum. Gulamın bir omuzu yavaş yavaş yere geldi ve mindere temas etti. Fakat bu temas sonucu ateşe dokunmuş kadar müteessir olan Hintli, bir insan iktidarından hariç kuvvetli bir hamleyle silkindi ve sımsıkı tuttuğum kolunu tehlikeye sokan bir hareketle ayağa kalktı. Bu makus hareket o kadar şiddetliydi ki eğer aynı kuvvette kolunu tutmaya devam etseydim Gulam'ın kolu belki de kopacaktı. Hintli ayağa kalktıktan sonra bana doğru ilerlemek istedi. Sapsarı kesilmişti ve yüzünden müthiş bir acı okunuyordu. Bana hiddetli hiddetli anlamadığım bir şeyler söyledi. Tercüman çağrıldı ve anlaşıldı ki Gulamın kolu sarf ettiği büyük gayretin neticesi olarak mafsalından çıkmıştı ve o akşam güreşe devam edemeyecekti.

Güreş böylece ertesi akşama bırakıldı. Ertesi akşam muayyen vakitte güreşmek üzere tercümanla beraber hipodroma gittim. Tenhalık dikkatimi çekti. Kapıda müdür beni karşıladı ve aramızda tercüman vasıtasıyla garip bir muhabbet geçti. Müdür bize neden geldiğimizi sordu. Biz de ''bu akşam ki müsabakamız için'' deyince, müdür gülerek ''Gulam kolu çıktığını bahane ederek bu sabah Hindistan'a kaçtı. Onu ancak orada bulabilirsiniz'' dedi. (30)

Güreşe küçük yaşlarda başladı. İstanbul'a gelerek Hergeleci İbrahim'e çırak oldu. Hergeleci'den güreşin inceliklerini ve tekniklerini öğrendi. Genç yaşta Kırkpınar'da Başpehlivan unvanı aldı. Yurt dışında Koca Yusuf'tan sonra en çok tanınan pehlivan olan Kara Ahmed 1.80 m. boyunda, 105 kilo ağırlığında, güçlü, teknik özellikleri oldukça iyi bir pehlivandı.

Yurtta Adalı Halil, Koca Yusuf, Hergeleci İbrahim kadar popüler ve başarılı olamasa da Kara Ahmed yurtdışında çok önemli başarılara imza atarak güreş tarihimizde etkin bir yere sahip oldu.1897'de Hocası Hergeleci İbrahim'le Fransa'ya giderek orada yaptığı tüm güreşleri kazandı. 1899'da Fransızlar 20. yüzyıl adına büyük şenlikler ve organizasyonlar düzenlemekteydiler. Bu organizasyonlardan biri de Dünya Güreş Şampiyonası'ydı. Bu şampiyona dünyada ilk kez düzenlenecek olup, kazanan güreşçiye büyük ödül verilecekti. Kara Ahmed bu organizasyona da katılarak, iki Fransız rakibini tuşla, Amerikalı rakibinin 26. dakikada müsabakayı terk etmesi sonucu, Belçikalı rakibini tuşla, diğer iki Fransız rakibini net bir skorla mağlup ettikten sonra, final karşılaşmasında Laurent de Beaucairois'i bir saatin sonunda sırtüstü yere yapıştırarak Dünya Şampiyonluğu unvanını kazandı. Bu büyük başarı Türk Güreşçilerin yurtdışında kazandığı ilk resmi ve en büyük başarıydı.

Bu başarıdan sonra Fransız Şampiyonu Paul Pons ile Şampiyonlar Şampiyonluğu karşılaşması için 3 kez güreşmiş, bu üç güreşte de berabere kalmıştır. 10 Ocak 1900'de tekrar Paul Pons ile karşılaşmış 3 kez berabere kaldığı Pons'u bu sefer net bir şekilde yenerek Şampiyonlar Şampiyonu oldu. Bu başarıları neticesinde Padişah II. Abdulhamit tarafından ödüllendirilerek, kendisine Osmanlı Devlet Nişanı verildi ve maaş bağlandı. Fransa'da büyük başarılara imza atan Kara Ahmed, Paris'te tanıştığı Fransız Matmazel Juliette ile birbirlerine aşık olup İstanbul'a birlikte dönerek evlendiler. Juliette, Fatma Zarife adını aldı ve Müslüman oldu. Kara Ahmed sadece istediği şampiyonlukları değil, aynı zamanda istediği aile hayatını da kurmuştu. Ancak hayatının en verimli denilebilecek döneminde, henüz 32 yaşındayken Aksaray'da meşhur Pehlivanlar Kahvesi'nin bahçesinde geçirdiği kalp krizi sonrası yaşamını yitirdi.